Fıtık çağımızın hastalıklarından biri. İnsanların birçoğu bu rahatsızlıktan muzdarip. Tedavisi sözkonusu olduğunda ise ilk akla gelen isimlerden biri Fıtık Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen. Ünlü bir tıp profesörü olan Orhan Şen aynı zamanda sanatla içiçe bir isim. Hekimliğinin yanında fotoğraf sanatçısı olan ve bu dalda uluslararası ödülleri olan Orhan Şen, gazetemiz yazarı Melahat Karataş’a konuştu.
Özgeçmiş
1969 Adana doğumluyum. İlk, Orta, Lise, Üniversite eğitimimi Adana’da tamamladım. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. 2000 yılında Beyin ve Sinir Cerrahisi alanında Uzman Hekim olarak ihtisasımı aldım ve ardından Başkent Üniversitesi Adana Hastanesi’nde çalışmaya başladım. 2007 yılında Beyin ve Sinir alanında Doçent oldum. 2013 yılında da, Karabük Üniversitesi Tıp Mühendisliği bölümüne Profesör olarak atandım. Türkiye’de, Tıp Mühendisliği Bölümünün Karabük Üniversitesi’nin de Kurucu Başkanıyım. Uluslar arası Dünya Fotoğraf Sanatçısı ödülüm var. Sanatı seviyorum ve ilgileniyorum. Önceleri hobi gibi başlayıp, sonra işi profesyonelliğe kadar ilerlettim. Çünkü duygu ve düşüncelerimi en iyi ifade edebilme biçimim haline gelmişti fotoğrafçılık.
HASTALAR EN ÇOK HANGİ ŞİKAYETLERLE SİZE BAŞVURUYOR?
FITIK UZMANI PROF. DR. ORHAN ŞEN: Hastalarımızın çoğu, bel ve boyun ağrısı sorunlarıyla bize geliyor. Unutkanlık, dengesizlik, idrar kaçırma gibi yakınmalarda bunlar arasında. Baş ağrısı yakınması, çok sıklıkla gördüğümüz bir yakınma. Bunlarda önemli olan, sebebe yönelik olarak çözümler üretmektir. Maalesef birçok hasta geldiği zaman baş ağrısını, ya da bel ve bacak ağrısını, boyun, omuz ağrısını, kol ağrısını, unutkanlık ve idrar kaçırmanın farklı sebeplerini birbiri ile karıştırabiliyorlar. Bu hem meslektaşlarımız, hem de hastalarımız tarafından yanlış anlatılıp, yanlış anlaşılabiliyor. Yani tek taraflı değil. “Hekimlikte asıl olan öyküdür” hastayı iyi dinlemek, hastanın yakınmalarını iyi bir şekilde alabilmektir. Eğer biz onu alabilirsek kafamızda bir şeyler şekillenebiliyor. Ardından nörolojik muayene ile birlikte fizik muayeneyi yapmak gerekiyor. Yani bedeni bir bütün olarak değerlendirmek gerek. Genelde yapılan hata şu, herkes kendi branşı ile hastanın ne tür şikayeti varsa, sadece o branşla ilgili olan konuya yöneliyor. Hastanın şikayeti sizin uzmanlığınızla ilgili olmayabilir, ancak hastanın şikayeti bir başka konu ile ilgili olabilir. O zaman benim söyleyeceğim hastaya, “senin hiçbir şeyin yok” demek değil. “Benimle ilgili rahatsızlığın yok, fakat şu bölüme git” şeklinde yönlendirilmeli.
HANGİ AĞRILAR CİDDİ HASTALIKLARIN HABERCİSİ?
FITIK UZMANI PROF. DR. ORHAN ŞEN: Bunu farklı örneklerle ifade edebilirim. Örneğin, hastam Diş Hekimi Tarsus’ta. On yıl önce “boyun fıtığı” tanısı konulmuş, bende görmüştüm kendisini. Fakat klinik bulgularıyla, radyolojik görüntü uyumlu olmadığı için, fizik tedavi ve gerekli egzersiz hareketler vermiştim. O zamanda hastaya cerrahi demişlerdi, ben gerek yok demiştim. 10 yıl boyunca hasta günlük hayatına devam ediyordu. Bundan bir süre önce aradı ve sağ koluna vuran ağrının dayanılmaz boyutta olduğunu, uyuşma olduğunu söyledi. Üniversite Hastanesinde acil ameliyat denmiş MR’ına bakılarak. Hasta bana geldiğinde ben de MR’ına baktım, evet görüntüye bakınca cerrahi, fakat muayenesine baktığım zaman kuvvet kaybı yok. Normalde, boyun, omuz, kürek kemiğinin oraya vuran ağrı, kola geldiği zaman ciddi bir boyun fıtığı ise, ameliyat gerektiriyorsa, beraberinde bir kuvvet kaybı olmalı. Ama böyle bir şey yoktu kendisinde. Az önce öykünün önemini anlatmıştım hastada. Biraz daha sorgulama yaptırınca hasta, “yürüyüş yaptığım zaman, ya da koşu bandına bindiğim zaman, kolumdaki ağrı ve uyuşma artıyor” dedi. Bu hekim için çok önemli. Kuvvet kaybı yoksa, beraberinde koşu bandına bindiğinde efor harcadığında, ağrıyan kolda ağrı ile uyuşma artıyorsa, bu boyun fıtığı ağrısı değildir. Kardiyak kökenli olabilir düşüncesiyle kendisini yönlendirdim. Kardiyoloğa yönlendirdiğim bu hastama, acil kalp anjiyosu yapılması gerektiği söylendi. Daha sonrada yine, acil kalp damar tıkanıklığı nedeni ile de, baypas gerekiyor dendi. Hastam bir hafta içinde ameliyatını oldu. Boyun fıtığı ameliyatını yapmadık. Üç ay sonra, bana teşekküre geldi hastam. Artık ağrılarının bittiğini, boyun fıtığının sonlandığını söyledi. Oysa bu hastamın boyun fıtığı 10 yıl önceki gibi aynı yerde sessiz sedasız duruyor. Bana geldiği ağrı şikayeti, kalp krizinin ağrısıydı. Dolayısıyla biz o gün hastayı kardiyolojiye yönlendirmeyip, boyun fıtığı ameliyatına alsaydık, belki de hastayı kaybetmiştik.
BEL FITIĞI AMELİYATI HASTALARI NEDEN KORKUTUYOR?
FITIK UZMANI PROF. DR. ORHAN ŞEN: Hastaneye girdiğiniz zaman hekiminizi seçebilirsiniz yazısı var. Ama sadece yazıdan ibaret. Her şeyimiz şekilsel, her şeyimiz görsel. Biz kamuoyunda hekiminizi seçebilirsiniz diyor muyuz? Ben hep şunu söylüyorum. Bizler hizmet sunuyoruz, hastalarımız hizmet alıyor. Asla ve asla bir hekimi başka bir hekime sorarak referans almayın. Aynı meslekteki insanları birbirine sormayın. Eğer doğru bilgi almak istiyorsanız hizmet alana sorun. Bizde de hizmet alan hasta. Hastaların çoğunluğu memnunsa, o hekimden şaşmayın. Hastalar ameliyat olacağı zaman, doğru hekimi seçtiği takdirde, bu ameliyatlardan korkmamalı. Bir de ameliyat olacağı merkezi iyi seçmeli. MR’ın yaklaşık 20 yıllık bir geçmişi var, ondan önce tomografi vardı. Dolayısıyla tanı yetersizdi. Tanı yetersiz olunca, her bel ve bacak ağrısı olan, ameliyat ediliyordu. Bunlar ameliyat edilirken de, MR’da kesiklere ayrı ayrı baktığımız zaman nerede neyi bulmamız gerektiğini ameliyata girmeden önce biliyoruz. Ama bunu iyi okuyan hekimi de bulmak gerek. Ve mikro cerrahi yöntemi ile yapıyoruz. Mikro cerrahi yöntemde dokuya saygı, en üst noktada. Mikro cerrahi ameliyat tekniğiniz eğer iyi bir muayene, iyi bir radyoloji yorumla birlikte olursa, hastanın bu ameliyatlardan korkmaması gerekiyor. Gerçekten hasta ameliyatlık ise, mikro cerrahi yöntemi ile ameliyat yapıldıktan sonra, bel fıtığı ameliyatlarında yaklaşık 7-8 saat sonra, hastayı yürütüyoruz. Ertesi günde hastayı evine gönderiyoruz. Evde bir hafta kadar pansumanı yapılıyor, bu arada günlük işlerini de kendisi yapıyor. Ameliyat gerektiren hastalarıma söylediğim şu “kendinize hayrınız yok, ailenize de hayrınız yok ve acı çekiyorsun. Kuvvet ve duyu kaybın var. Ameliyat olduğun anda, önümüzdeki bir hafta süre içinde bunların hepsi bitecek” yüzde yüz asla garanti veremeyiz. Ama bu ameliyatlardan binlerce yapıyoruz, yüzde 90 başarı var.
ADANA’DAKİ HASTANELER BU AMELİYATLARIN YAPILMASI İÇİN YETERLİ DONANIMA SAHİP Mİ?
FITIK UZMANI PROF. DR. ORHAN ŞEN: Donanımlarda hiçbir şikayet yok. Eğer hekim olarak bu konudaki el beceriniz yeterliyse, hastanelerdeki ameliyathanelerimiz teknik olarak yeterli. Fakat hem alet işleyecek, hem el işleyecek, ikisi de övünecek. Teknik imkanlar istediğiniz kadar iyi olsun, eğer siz endikasyonunuzu yeteri kadar doğru koyamıyorsanız, sonuç başarısız demektir.
ÖZEL HASTANELERDE HASTALAR SGK’DAN NE KADAR FAYDALANIYOR?
Her şeyden önce hastanın SGK’lı olması gerekiyor. Kendimden örnek vereyim, bir ayağım Karabük Üniversitesi’nde. Orada Tıp Mühendisliği’nde Bölüm Başkanıyım. Pazartesi ve Salı günleri bu Üniversitede öğrencilere ders anlatıyorum. Yardımcı Doçentlerle, Doçentlerimle, Araştırma Görevlilerimle beraber proje hazırlıyorum, fakat orada ameliyat yapmıyorum. Adana’da mevzuat gereği Sağlık Bakanlığından aldığım izinle, hastamı muayene ediyorum. Muayene ettikten sonra eğer hastam SGK kurumunu kullanmak istiyorsa, ben burada hastamdan en ufak ücret almıyorum muayene ücretinin dışında. Hastamı, Karabük Üniversitemin anlaşmalı olduğu hastaneye yönlendiriyorum. Oradaki uzman doktor adına yatıyor ve ben o doktor arkadaşımızla beraber, “konsültan hekim” olarak ameliyatına giriyorum. Hastane, Orhan Şen ameliyata giriyor diye ücret alamaz, Profesör ameliyata giriyor diye ücret alamaz. Uzman doktorun adıyla tek kişilik özel odası, ameliyatı ve bütün ihtiyaçları dahi karşılanmak üzere, sadece devletin yasal yoldan alın dediği ücreti, hastane veznesine öder. Eğer Allah bana bir özellik vermişse, ailem beni okutup bu noktaya getirmişse, ben insanlara yardımcı olmak adına bunu kullanmalıyım. Şayet hasta özel ameliyat olmak istiyorsa, onlara da özel ameliyat statüsü uygulanıyor. Eğer aynı ameliyatı yapan bensem, aynı yerde aynı malzemeyle, aynı teknik imkanla yapıyorsam, tercih hastaya kalıyor. SGK’sı da aynı, özeli de aynı. Şimdi bir beyin ameliyatı için özelde 30 bin TL gibi bir rakam isteniyorsa, fakat SGK bunu 4-5 bin gibi rakama maledebiliyorsa, bana göre bu bir insanlık borcu. Gönül ister ki hastadan hiç ücret alınmasın, ama bu anlamda ben bölgemizdeki Devlet Üniversitelerine gelip muayenehane açmadan, burada hekimlik mesleğimi yapmak istiyorum dediğimde, herhangi bir yanıt alamadım. Öyle ise ben çözüm üretmek zorundayım. Çözüm üretirken de hem kendimi, hem hastalarımı mağdur etmeyecek, onlara aldığım eğitimin hakkını verecek şekilde yaklaşmam gerekir. Özümüz insan olmalı, özü insan olana da sevgi ve saygı ile yaklaşmasını bilmeliyiz.
AMELİYAT ÖNCESİ HEKİM NASIL BİR YOL İZLEMELİ?
FITIK UZMANI PROF. DR. ORHAN ŞEN: Biz hekimlik mesleğimizi icra ederken hasta geldiğinde, hasta ve hasta yakını iyi dinlemeliyiz. Öyküyü iyi almalıyız. Örneğin, hasta beyin tümörüyle geliyor. MR’ında beyin tümörü var. Hastanın yaşına bakıyorsunuz 75 yaşında, ilk defa beyinde çok küçük 2 cm büyüklüğünde bir tümör görülüyor. Siz radyolojik olarak o tümörün iyi huylu olduğunu anlayabiliyorsunuz. Şimdi 75 yaşında, 2 cm’lik bir tümörün hastada her hangi bir klinik bulgusu yoksa, iyi huyluysa, 20 yılda büyüme ihtimali varsa, bu hastaya hemen cerrahi demememiz gerekiyor. Bu hastaya gama nayf ya da, benzeri yöntemleri de önermememiz gerekiyor. Radyasyon konularda da müdahale etmemek gerekiyor. Çünkü, bunlarında kendine göre riskleri, komplikasyonları var. 75 yaşındaki hastaya, cerrahisinin gerekip gerekmediğini söylemek için, bir; büyük bir kitle olmalı. İki; klinik bulgu olmalı. Kardiyolojiye, anesteziye ve diğer branşlara gösterip, öyle ameliyatı yapmak gerekir. Herkesin yaşam hakkı var, ancak kaliteli yaşam. Birde eğer radyolojik olarak görüntü cerrahi değil, boyut küçük ama klinik bulgu ortaya koymuşsa, ve yaşı da genç ise, o zaman gama nayf gibi ışın yöntemlerini hastaya uygulamak gerekiyor. 75 yaşındaki bir hastaya bu yöntemi uyguladığınız zaman, gama nayfın yada cerrahinin bir komplikasyonu ortaya çıktığında, bu vebalin altından kalkılamaz.
ESKİ ZAMANLA ŞİMDİKİ ZAMAN ARASINDA AMELİYAT SÜRELERİ DEĞİŞTİ Mİ?
FITIK UZMANI PROF. DR. ORHAN ŞEN: Eskiden ameliyat süreleri daha uzunken, şimdi kısaldı. Neden, alet işler el övünür derler. Bizim meslekte hem alet, hem el, ikisi birden işlendiği zaman hasta ve hasta yakını övünüp mutlu olur. Bizde hekim olarak o zaman mutlu oluruz. Dolayısıyla, teknoloji farkı diyebiliriz. Teknik açıdan yetersiz, ama fiziki şartlar açısından baktığınızda, otelcilik hizmetlerine baktığınızda, dört dörtlük olan bir yerde teknik imkan yetersiz ise, orada durun düşünün derim ben. Ama otelcilikle beraber teknik imkanlar, etik değerlere saygılı hekim kadrosuyla birleşmiş ise, evet canınızı teslim edebilirsiniz. Bunları sorgulayıp, bunlara bakmalıyız. İnternet dünyasında da dikkatli bir şekilde bu konuda araştırmalar yapılabilir.
BÜTÜN BOYUN FITIKLARI CERRAHİ MÜDAHALE GEREKTİRİR Mİ?
PROF. DR. ORHAN ŞEN: Sadece boyun fıtıkları için değil, bel fıtığı içinde, beyin tümörleri içinde, beyinde su toplanmaları içinde geçerli. Hasta eğer boyun fıtığı için elinde filimle gelmişse, bir başka yerde cerrahi denmişse, oturup muayenesini mutlaka tekrar yapmak gerekir. Filmleri tekrar incelemek gerekir. Eğer hasta: saçımı tarayamıyorum, iç çamaşırımı giyemiyorum, elimi cüzdanıma doğru atamıyorum, omzumda bir ağrı var diyorsa, evet bu hastada radyolojik olarak bir boyun fıtığı olabilir. Ancak “bu hastanın kapıdan giriş şikayeti omuz bölgesinde bir ağrı” Bunun asıl problemi omuz bölgesinde. Bu hastaya biz eğer boyun fıtığı emarında görünüyor diye ameliyat edersek, ağrısının geçme olasılığı sıfır. Çünkü bu hastanın problemi omuzda. Onun bu problemini, Ortapedistin veya Fizik Tedavi Uzmanının çözmesi gerekiyor. Dolayısıyla bize geldiği zaman biz bu gözle bakıp, doğru olan neyse onu yapmalıyız. Ancak diğer uzmanlarımızda bakarken, yaklaşırken bu tanıyı iyi yapmalılar. Hekimlik bir sanattır. Bu sanatta hastayı ve radyolojiyi değerlendirirken kişinin birikim, bilgi, beceri, hayata bakışı, etkendir.
ÇEVRE İLLERDEN DE HASTALAR GELİYOR MU?
FITIK UZMANI PROF. DR. ORHAN ŞEN: Büyük bir iftiharla şunu söyleyebilirim. İstanbul, Kayseri, Ankara, Antalya, Niğde, Urfa, Antakya, Diyarbakır, Iğdır, Safranbolu, Mersin gibi illerimizden hastalarımız var. Hatta, Kuzey Irak’tan, Almanya’dan, İngiltere’den gelen hastalarımız da var. Yani, dünyanın her yerinden bize gelen hastalarımız var. Eğer biz, “Sağlık Turizminde” bir başarıyı yakalamak istiyorsak, benim hekimim, senin hekimin şeklinde değil, bizim hekimimiz olmalı. Hizmeti en iyi veren hekimlerle beraber bir bütün olabilirsek, sağlık turizmini canlandırabiliriz. İnsanlar dünyanın her yerinde sonuçlara bakar. O yüzden sonuçlarınız iyi olursa, referansınız sağlam olursa, her yerden hastanız olur.